30 Nisan 2012 Pazartesi



    Kapısında varlığını hissettiren bir gıcırtı duyulmalı küçük çan sesiyle birlikte...Ahşap ve kitap kokusu buyur etmeli içeriye.Sanmalı ki insan büyülü bir dünya burası..Küçük ama bir o kadar derin...Raflarda dünya saklı sanki.Denizler,ormanlar,dağların tepesindeki şatolar,hüzünler,kahramanlar,korkular,deneyimler,tebessümler,kendini bulmalar...Sabırsızlanmalı insan tüm bunların içinde.Çekip bir tane kitabı mor renkli kadife koltuğa oturmalı.Kahve kokusu gelmeli o an sessizliği bozan.Abajurların turuncu ışığında derinden gelen bir tango sesi...Bir sayfa bir sayfa daha derken çıkmak istemez insan gerçek dünyaya.Dostlar gelmeli birer birer.Kahve fincanları ve tarçınlı kurabiyeler çoğalmalı küçük masalarda.Yüzlerde mutluluk ve huzurun verdiği o sakinliği görmeliyim kendi tezgahımın önünde dururken.Paha biçilmez mutluluk sarar sıkıcacık yüreğimi sonra.Bilirim ki her biri benim gibi hissetmiştir kendini bu sorunsuz dünyada.
Güneş giderken artık günün içinden fenerleri yakmalıyım kapının dışında...Yandaki ıhlamur ağacının kokusu gelmeli bahar akşamının esintisinde.Benimle birlikte kapıdan içeri süzülmeli masaların yanına kadar.Sayfalar okunmalı birbirine...Altları çizilmeli kelimelerin,çantadan çıkarılan not defterlerine yazılmalı hatta birgün kullanılır bir yerde diye..Akşam başlanır,gece ile sonlanır birgün daha turkuaz boyalı ,turuncu ışıklı kitapçıda..Belki gözler yorgun okumaktan ama yürekler hafiflemiş çıkılmalı yine o huzur sesli kapıdan...Ertesi gün yepyeni dostları beklemek üzere..Sayfalar,taze kahve ve tarçınlı kurabiye eşliğinde...

Birgün gerçeğe dönüşecek hayalimle..

28 Nisan 2012 Cumartesi

İnsan yeterince anlattığını,anlaşıldığını sanır çoğu zaman.Bunu bir anlık bir dokunuşla,bir anlık bir bakışla veya alaycı bir kelimenin içinde yapar belki.Sanır ki içindeki en değerliyi vermiştir karşısındakine.Öyle bir rahatlık,bir zafer yaşar ki asıl adı kendini avutmadır.Bilir aslında bir şey anlatamadığını..Ama hayat bu ya  oynar oyununu en usta oyuncular kadar…

Soramaz ki,anlatamaz ki hayallerini…Bir kelime ile yıkmasın kimse diye.Keşkeler kalır bu hayallerin en dibinde.Kapkalın bir tortudur.Kazıdıkça çoğalır çoğalır…Halbuki ne de dupduru olmak isterdim bende.Dibime çökmesin içimde kalan haykırışlar.”Dinle bak beni” diyerek başlayıp “İşte hepsi bu” demeyi ne çok isterdim,sonuçlarından korkmadan.Kaçınılmaz sonlar vardır ya bazı hikayelerde sonunu bile bile okumak istersin.Ama çok yavaş ki bitmesin sayfalar her anın her kelimenin tadını çıkararak…Her yolu denersin zaman ağır aksın diye,o son sayfa gelmesin diye..Ama gelir…Gerçek olan bu çünkü.İşte yine geliyoruz bir sona daha ,bitiyor sayfalar…

O son cümleden sonra dibe çöken  haykırışları “dinle bak beni” diyerek özgür bırakmaktır tüm isteğim artık.


...Hayat sadece istemek ve almak şekline büründü.İki kelime arasındaki somut,duygusuz,heyecansız alışveriş.Peki ya bizim gibiler?Farklılığın ,heyecanın,hislerinin,kalbinin tatminini huzurla birlikte arayanlar...Bu alışverişten uzak,bir bilinmeyeni umutla ve heyecanla beklerler.Zordur bu,sancılıdır,biraz da yaşla dolu...
Gördüğün zamanlar olur.Uzansan dokunabilir,yaklaşsan sıcaklığını hisseder,gözlerini kapasan sesini duyarsın.Ama yine de beklersin...Kendiliğinden gelsin der yine beklersin.Bunun gerçekleşmeyeceğini bile bile,hissede hissede...İşte o kısa an yer gök ıslanır.Bu yüzden yağmuru sevişim benim.Birleşir gökteki yağmur ile yerdeki ben;gözlerimde...Sakladığın herşey çıkıverir,akar gider.Yeniden doğar umutlar,gülümserim bir dahaki yağmura kadar serin bir bahar akşamı eşliğinde...


Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun
Kanatlarımız dokunarak uçalım
İnsanlardan buz gibi soğudum
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın

Cahit KÜLEBİ




Harfler elele tutuşup kelimelere dönüşsün...
Zamanıdır diyerek başlandı yine ve yeniden.
Son tangosudur cümlelerin...
Bitmeyen bir dans olsun benim dünyam döndükçe...

SELLUKA